1- GİRİŞ
1970’lerden beridir uluslararası çevrede
ulus-devletlerin küresel ekonomiyi bütünleştiren neoliberal politikalarıyla
birlikte sınırsızlaşma teknolojik olarak mümkün hale geldi. Bugün sınırlarla
bölünmüş ve ekonominin, siyasetin, toplumun, dinin, hukukun ve uluslararası
ilişkilerin düzenlendiği dünya yerine tüm bu alanlarda bütünleşmenin yaşandığı
bir dönemde yaşıyoruz.
Devletlerin hem ulusal hem de uluslararası karar ve
eylemlerini etkileyen ya da sınırlandıran devlet altı ya da devlet üstü gibi
aktörlerin varlığı ve endüstriyelleşmenin yarattığı küreselleşme olgusu modern
devletleri daha da karmaşıklaşan küresel ekonomik, toplumsal, siyasal ve
çevresel sorunları çözmek için bir masa etrafında toplanmaya zorlamaktadır.
Uluslararası ilişkilerin başat oyuncuları olarak
görülen devletler bugün sadece kendi sınırlarında değil sınırlarının dışındaki
devlet dışı aktörlerle de ister istemez çeşitli ilişkilere girmek zorunda
kalmaktadırlar. Borç alabilmek ya da bölgelerine yatırımcı çekebilmek için
Uluslararası Para Fonu (IMF) ya da Dünya Bankası gibi ekonomik örgütlerden
destek almak ve çokuluslu firmaların beklentilerini yerine getirmek zorunda
kalmaktadırlar. Devletlerin ulusal ekonomik politikaları kendi sınırları
dışındaki uluslararası ekonomi odaklarının denetimi altına girmiştir.
Bugün “küresel yönetişim” veya “global yönetişim” gibi
terimlerle adlandırılan dünya siyasetinde en çok söz sahibi ülkelerin hem
ulusal hem de uluslararası finansal ve ekonomik durumlarının görüşüldüğü,
oluşan ya da oluşması beklenen krizlere karşı bir eylem planının oluşturulduğu
ve ülkelerin alması gereken finans, ekonomik ve sosyal önlemlerin görüşüldüğü G20
toplantıları günümüzde eskisine göre daha çok ilgi çeken zirvelerden birisidir.
2009 Eylül ayında Pittsburgh’ta düzenlenen zirvede G20’nin
“dünyanın uluslararası ekonomik
yönetişimde söz sahibi olduğu en önde gelen forumu”[1]
olduğu ilan edilmiştir.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ayrıca pazarlarını da
oluşturan yükselen pazar ekonomisi ülkelerinin sorunlarına eğilineceği ve
böylelikle dünya finans piyasalarındaki çalkantılara yönelik önleyici
politikaların oluşturulacağı bir mekanizmanın eksikliğinin hissedilmesiyle
oluşturulan G20 toplantıları üye ülkeler arasında diyalog tesisi ve
işbirliğinin koordine edilmesi amacıyla oluşturulmuştur.
2015 dönem başkanlığını Türkiye’nin yaptığı G20
oluşumunu dünyada destekleyenlerin yanında oldukça eleştirenler de var. Bu
yazıda G20’nin oluşumu, bu oluşuma getirilen çeşitli eleştiriler, G20’nin
karşılaştığı zorluklar ve Türkiye’nin bu birlikteki yeri incelenecektir.
2- TARİHSEL
ARKAPLAN
1975’ten beri büyük endüstriyel demokrasilerin hükümet
başkanları ulusal ve uluslararası toplumların karşılaştığı küresel ekonomik ve
siyasi sorunları konuşmak için düzenli olarak toplanmaktadır. [2]
Fransa, ABD, Britanya, Almanya, Japonya ve İtalya’nın
oluşturduğu G6 toplantısı Kasım 175’te Fransa’da yapılmış ve 1976’da Porto
Riko’da yapılan toplantı Kanada’nın eklenmesiyle G7’yi oluşturmuştur. 1977
Londra zirvesinde ise AB’nin katılmasının ardından 1991’den beri G7
toplantılarına düzenli olarak katılan Rusya 1998 yılında tam üye olarak kabul
edilerek bugünkü G8 son halini almıştır. G8 ülkeleri aynı zamanda Siyasi 8 (P8)
olarakta bilinmektedir.
Doğu Asya, Rusya ve Brezilya’da beliren ekonomik ve
mali bunalımların çözüm yolunun gelişmekte olan ülkelerle sıkı işbirliğinden
geçtiğini anlamakta gecikmeyen G8 ülkeleri daha kapsamlı olarak G-20’yi
oluşturmaya karar vermiştir. 25 Eylül 1999’da Washington Toplantısı’nda küresel
sistem için en önemli ülkelerden oluşan 20’ler Grubu (G20) resmen ilan edilmiştir.[3]
Bugün G20 ülkelerini Almanya, ABD, Arjantin,
Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore,
Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya Federasyonu,
Suudi Arabistan, Türkiye ve AB Komisyonu oluşturmaktadır. (Tablo 2)
İlk başta çeşitli bakanlıklar düzeyinde toplantılar
düzenlenmiş olmasına karşın Kasım 2008 tarihinden bu yana aynı G8’de olduğu
gibi G20’de üye ülkelerin liderleriyle Devlet Başkanlığı düzeyinde
toplanmaktadır.
G20 ülkelerinin dokuzuncu son toplantısı Kasım 2014’te
Avustralya Brisbane’de organize edildi. Dönem başkanlığını Türkiye’nin alması
sounucunda Kasım 2015’te Antalya’da G20 toplantısı organize edilecektir.
G20’nin G8’in yerini alması gerektiğini düşünenler bir
yana G8 ve G20’nin eş zamanlı toplanarak ve işbirliğini geliştirerek devam
edeceği öngörülüyor.[4]
2001’den bu yana G20 toplantılarına IMF ve Dünya Bankası’da üye olarak kabul
edilmiş ve toplantıların daimi katılımcısı olmuşlardır. Toronto Zirvesi’nde oluşturulan
Finansal İstikrar Kurulu’nun (FSB) IMF ve Dünya Bankası’nın yerini alması
kararlaştırılmıştır. G20 zirvelerine artık üye ülkelerin finans bakanları ve
merkez bankası başkanlarının yanı sıra çeşitli organizasyonlar ve hükümet dışı
örgütlerde davet edilmektedir.
Daimi katılımcılar olan devlet başkanları, ekonomi
bakanları ve merkez başkanlarının yanısıra G20 zirvelerinde iş dünyası
(Business 20), düşünce kuruluşları (Think 20), gençler (Youth 20) çalışma
(Labour 20) ve sivil toplum kuruluşları (Civil 20) da daimi katılımcı olarak
yer almaktadır.
19 üye ülke ve AB’nin oluşturduğu G20 ülkeleri bugün
dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya ticaretinin yüzde 80’nini ve dünya GSYH’nin
yüzde 90’ını temsil etmektedir.[5]
3- G8 VE G20
TARTIŞMA KONULARI
G7/8 Zirvesi genelde gelişmekte olan ülkelerle olan
uluslararası ticaret ve ilişkilerin gibi makroekonomik konuların görüşüldüğü
zirve olagelmiştir. Doğu-Batı ekonomik ilişkileri, enerji, terörizm gibi
konularda son zirvelerde ağırlığını hissettirmiştir. Bugün G20 genelinde
yapılan zirvelerde makro ekonomik sorunların dışında işsizlik, bilgi paylaşımı,
çevre, suç ve uyuşturucu, insan hakları ihlalleri, bölgesel güvenlik ve silah
kontrolü gibi daha mikro seviyede güvenlik sorunlarını da dahil etmektedir. Zirvelerde
uyuşturucu satışından kazanılan para aklama, nükleer güvenlik ve ülkeler arası
organize suçlar gibi konular için bazı güvenlik ekipleri ya da çalışma
gruplarının oluşturulduğunu görüyoruz.
Örneğin 2009 yılının Eylül ayında ABD’de Pittsburgh’da
toplanan liderler zirvesinde önceki senenin ekonomik krizinin tıkrar çıkmasını
engelleme amacıyla daha stabil ve sağlıklı büyümeyi gerçekleştirecek
politikalar belirlenmesi konusunda anlaşmaya varmışlardı.[6]
Kasım 2014’te Avustralya Brisbane’de gerçekleştirilen
G20 toplantısında konuşulan konulardan birisi dünya daki sera gazı salınımı ve
kontrolüydü. Oluşturulan Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund) oluşturulmuş ve
Birleşmiş Milletler’in de desteklediği fona ülkeler maddi katkı yapacaklarını
taahhüt etmişlerdi. Zirvede küresel ısınma konusunda Birleşik Krallığın
“üzerine düşeni” yapacağını açıklayan Başbakan David Cameron toplamda 3 milyar
dolarlık katkı yapacaklarını ayrıca Ebola araştırma projeleri için de 1.34
milyon Sterlinlik katkıda bulunacaklarını açıkladı.[7]
4- G20
ÇALIŞMA MEKANİZMASI
G20 çalışmaları iki ayrı kanal üzerinden
yürütülmektedir. Birincisi ülkelerin finanstan sorumlu bakanları ve merkez
bankası başkanlarının oluşturduğu “Finans Kanalı”dır. Finans kanalında küresel
ekonomi, altyapı yatırımları, finansal düzenlemeler, uluslarararsı finansal
ekonmi, vergi ve iklim değişikliğinin finansmanı gibi konular ele alınmaktadır.
İkinci kanalı ise “Şerpa Kanalı”dır. Şerpa kanalında genelde kalkınma, enerji
sürdürebilirliği, yolsuzlukla mücadele, ticaret ve istihdam gibi konular ele
alınmaktadır. Gündeme getirilen konulara göre hem finans hem de şerpa kanalında
teknik düzeyde çalışma grupları oluşturulabilmektedir.
G20 grubu yılda bir kez Maliye Bakanları ve Merkez
Bankası Başkanları, iki kez de Bakan Yardımcıları düzeyinde toplanmaktadır.
Bakan yardımcılarının toplantısı Bakan ve Merkez Bankası Başkanları
toplantısına hazırlık amacı güder. Bir kadrosu, merkezi ve sekretaryası olmayan
G20 zirveleri evsahibi ülkenin organizasyonuna bağlı kalmaktadır. Ayrıca
standart toplantıların dışında evsahibi ülkenin gündeme getirdiği konularda
çeşitli toplantılar da düzenlenmektedir. Zirve sonunda bir sonuç bildirgesi
yayınlanır.
Ülke temsilcilerinin dışında IMF’nin ve Dünya
Bankası’nın yönetici direktörleri ve onların tavsiye komiteleri de kendi
kurumlarının ve temsil ettiği üyelerinin menfaatini korumak için G-20
toplantılarına katılırlar.
G20’ye IMF, Dünya Bankası, OECD, Uluslararası Ödemeler
Bankası (BIS), Finansal İstikrar Kurumu (FSB), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ),
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) gibi
kuruluşlar da teknik destek sağlamaktadır. Örneğin Uluslararası Enerji Ajansı
(IEA) Toronto Zirvesi’nde paylaştığı bir raporda G20 sonuç bildirgesindeki
fosil yakıt desteklerinin sonlandırılması kararının uygulanmasıyla dünyanın 500
milyar dolardan daha fazla tasarruf yapacakları öngörülmüştür.[8]
5- ZORLUKLAR
VE ELEŞTİRİLER
2008 krizi sonrasında finansal pazarları daha da
güçlendirmek, uluslararası finans reformlarını uygulamak ve küresel ekonomik
büyümeyi mümkün hale getirmeyi amaç edinen G20’nin karşılaştığı bazı zorluklar
vardır ve ayrıca çeşitli çevrelerden getirilen bazı eleştirilere maruz
kalmıştır.
Farklı felsefe, tecrübe, dil, kültür ve çıkarlara
sahip üyelerden oluşan G20 etkin çalışma konusunda dahili operasyonel zorluklar
yaşamaktadır. 20 egemen ve güçlü ülkenin etkili bir işbirliği ile koordine
edilmesi kolay değildir. Dahili zorlukların yanında çeşitli harici zorluklar da
vardır. Peter Wahl tarafından ele alınan G20: Abartılmış ve Yetersiz İşleyen
(The G20 Overestimated and Underperforming)[9]
adlı çalışmasında G20’nin karşılaştığı zorlukları ve getirilen çeşitli
eleştirileri oldukça kapsamlı olarak özetlemektedir. Dünyanın küresel
yönetişimde söz sahibi olan tek “premier club” olan G20’nin yüksek umutları ve
beklentilerinin olduğu belirtiliyor. Büyük Buhran’dan bu yana ekonomik
resesyonlara karşı hükümetlerin uyguladığı banka sektörüne yönelik kurtarma
paketleri ve gerçek ekonomiyi harekete geçirecek programlardan oluşan iki araca
dikkat çekerek küresel ekonomik durgunlukla mücadelede G20’nin benzer ama
yetersiz kararlar alarak sadece finans sektörünün ve yatırımcıların
menfaatlerini koruduğu suçlamasına maruz kalmıştır. Mart ayında çıkan Avro krizi
hafife alınmış Kasım 2011’de Yunanistan konusu gündemi meşgul etmiş fakat Avro
krizine karşı strateji geliştirilememiş ve çözüm üzerinde konsensüs
sağlanamamıştır. Avro krizi iyice büyümüş ve 2012 Meksika zirvesinde tekrar
gündeme gelmiştir.
İkinci bir eleştiri de kamu borçlarının kökleri
konusundadır. G20’nin finans krizi analizlerinin kör noktasını özel ve kamu
maliyesi arasındaki ilişki oluşturmuştur. Krize girmiş ekonomideki tüm
bankaların kurtarılması kararı çok pahalı bir seçenek olmuştur. 4.8 trilyon
Avro bankaların kurtarılması için harcanmış ve bu miktar 2010 küresel GSMH’nin
yüzde 10’una denk gelmiştir. Alınan tedbirlerin gerçek ekonomi üzerindeki
etkisi kamu bütçesine 2.2 trilyon Avroluk ağır bir ek yük getirmiş kriz olsun
olmasın kamu maliyesinin finansal pazarlara bağlılığını arttırmıştır.
Özetlersek 2008 finans krizi çoklu kamu maliyesi krizine ve sonra da sürekli
banka krizine dönmüştür. Bu kriz gerçek ekonomiyi sarsmış, o da sosyal krizi
yaratmış domino etkisi devam ederek bir demokrasi ve yönetişim krizine yol
açmıştır.
Yapılan başka bir eleştiri de zirvelerde krizlere
çözüm olarak alınması öngörülen finansal reformların çok mütevazi, ağır ya da
etksizi olduğu iddialarıdır. Uluslararası finansal sıkıntılar G20’nin
oluşturulmasındaki asıl motivasyondur. Özellikle Pittsburgh zirvesinde finansal
sektörün iyi denetlenmediği, yetersiz anapara seviyesi zorunluluğu, bazı
bankacılık işlemlerinin regülasyon dışında yapıldığı, çok riskli sermaye türevi
araçları (derivatives) ve derecelendirme kuruluşlarının noksanlarına işaret
edilerek alınması gerekli olduğu düşünülen bazı reformlar özellikle ABD ve AB
ülkeleri tarafından gündeme alındı. Çeşitli çevreler bu reformların hükümetler
tarafından başından beri istekli olarak yürürlüğe konmadığı, çok yavaş ve çok
geç gündeme getirildiği, finans sektörü lobisi tarafından engellendiği,
ülkedeki siyasi muhalefet tarafından engellendiği ve bunun diğer ülkelere örnek
olduğu ve özellike reformların hiç işe yaramadığının ispatlandığı eleştirileri
yapıldı. Finans sektörünün iyi denetlenmediği göz önüne alınarak AB bölgesi
finans sektörünü denetim altına alacak üç yeni denetim ajansı ve bir
koordinasyon kuruluşu oluşturuldu. Bu kuruluşların ilk görevi tüm Avrupa
bankaları için stress testi uygulaması oldu ve hiç te sürpriz olmayarak bazı bankalar
stres testini geçemedi. Düzenleyici kurluşlar İspanya’nın banka sektörünü
müflis olarak onaylamadı. Mayıs 2012’de daha önce stres testini geçen İspanya
bankası Bankia’nın devlet tarafından
kurtarıldığı aksi takdirde iflas edeceği ortaya çıktı. Bankia daha sonra yaptığı bir açıklamada 23 milyar Avro’ya daha
ihtiyaç duyduğunu belirtti. Buraya G20 kararlarının alınmasında sekretarya
olmamasının bir zorluk olarak öne çıktığıda eklenebilir. Liderlerin kendi
bakanlarına ve danışmanlarına istişare yapmadan zirve kararlarını kendi
ülkeleri adına onaylaması bazı ülkeler için oldukça sorun teşkil etmektedir.
Dolayısıyla belli bir merkezde etkili bir G20 sekretaryası oluşturulması bu
zorluğun aşılmasına yardım edebilir.
Dördüncü eleştiri de G20 ülkeleri arasındaki rekabetin
alınması gereken reformların uygulanmasını engellediği görüşü. Finans
sektörünün regüle edilmesi dünya pazarlarında rekabetçi pozisyonlarını korumak
isteyen gelişmekte olan bir ülke için pek te arzu edilmeyen bir şey olarak
anlaşılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler bir taraftan G20’nin vurguladığı
liberalizasyon ve finans deregülasyonun negatif ektileriyle yüzleşmek durumunda
kalırken diğer taraftan küresel seviyede alınacak sıkı kurallar yüzünden kendi
finans hizmetleri sektörlerinin hizmetlerini çeşitlendirmede rekabetçi
pozisyonlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Buna en iyi
örnek olarak Çin’in Macao gibi vergi cennetlerinin sıkı kurallarla regüle
edilmesi kararına karşı çıkması verilebilir. G20 zirve kararlarını tam
anlamıyla uygulayan ülkeler daha çok G8 kulübünü oluşturan ülkeler olmaktadır.
(Tablo 1)
Beşinci eleştiri G20 yapılanmasının BRICS gibi karşı
yapılanmalara yol açtığı gerçeğidir. G20 ülkelerinin oluşturduğu BRICS
(Brezilya, Hindistan, Çin, Rusya ve Güney Afrika) ve Şangay İşbirliği
Organizasyonu (SCO), (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tajikistan ve
Özbekistan) gibi oluşumlar kendi politikalarını gerçekleştirmek için çalışan bu
gruplar 2012 yılının Mart ayında Yeni Delhi’deki zirvelerinde Bretton Woods
Kurumlarına alternatif olarak bölgeleri için ortak bir kalkınma bankası
kurulmasına karar verdiler. Gelecek BRICS, Şangay gibi G20 zirvesine alternatif
oluşumların daha da kurumsallaşarak yoluna devam edeceğini gösteriyor. Kurulun
bu alternatif ittifaklar G20’nin küresel yönetişim sistemi üzerinde
monopolistik bir pozisyon almasını istemiyorlar.
Altıncı eleştiri G20’nin gündeminin kapsam ve odak
noktasını oluşturuyor. Sadece “finans” merkezli mi kalması ya da daha geniş bir
gündeminin gerekli olup olmadığı tartışmasıdır. G20’yi biraraya getiren asıl
motivasyonun 2008 finansal krizi olması ve G20’nin kendisini “ekonomik
işbirliği forum”u olarak görülmesi G20’nin konuştuğu asıl konunun sadece finans
olması gerektiğini düşündürüyor. Son yıllarda yapılan zirvelerde her ne kadar iklim
değişikliği, yolsuzluk, turizm ve ticaret gibi konular da gündeme alınmış olsa
da bunların daha çok evsahibi ülke tarafından alındığı ve dünya kamuoyunu kendi
ülkelerine çekmek için kullanıldığı düşünülüyor. Şimdilerde G20 toplantı
serilerinde iş zirvesi (Business) ya da çalışma zirvesi (Labour), akademik ya
da düşünce kuruluşları (Think) ve sivil toplum (Civil) gibi zirvelerde
yapılıyor. Ama asıl soru G20’nin bu kadar geniş bir gündemi alması gerekip
gerekmediği üzerine yapılıyor.
Yedinci eleştiri temsiliyetin daha da iyileştirileceği
hakkında yapılan sözlerin tutulmadığı iddialarından oluşuyor. G20 halihazırda
dünya nüfusunun yüzde 65’ini temsil eden ve Bush yönetimi tarafından seçilen
ülkelerden oluşuyor. BM ile karşılaştırıldığında G20 demokratik bir kaçağa
sahip. Çok fakir ülkelerin yerinin olmadığı G20’de Norveç, İsviçre, Şili, İran,
Singapur ve Yeni Zelanda gibi belli bir nüfus ve ekonomik güce sahip ülkeler de
yer almamaktadır. Norveç Dış İşleri Bakanı Jonas Gahr Store, “Büyük devletlerin dünyayı yönetmek için
Viyana Kongresi ruhuyla bir araya gelmesinin çağdaş uluslararası toplumda yeri
yoktur”[10]
diyerek G20’nin temsiliyeti eleştirisinin bir özetini yapmıştır. Bu eleştiri
aynı zamanda G20’nin meşruiyetinin de sorgulanmasıdır. G20’nin daha demokratik ve
dünyanın tüm ülkelerinin temsil edildiği BM’nin yerini ve tüm dünyayı
ilgilendiren kararları almaması gerektiği vurgulanıyor. Temsiliyet
eleştirisinin bir diğer tarafı da dünyanın bazı bölgelerinin aşırı temsil
edildiği gerçeği. AB’nin bölge olarak temsil edildiği G20’de AB bölgesi ayrıca
İtalya, Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa tarafından da temsil ediliyor.
G20’nin karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi de
ortak dil sorunudur. İngilizce G8 için bile bir lingua franca olamadığı gibi
G20 için olması ihtimalı daha da azdır. G20 katılımcıların yarısı tercümelere
göre hareket etmekte ve bu durum sürekli tercümelerin yapıldığı toplantılarda
spontanlığa imkan vermemektedir.
6- TÜRKİYE
VE G20
1999 Asya krizine karşı oluşturulan G20 zirvelerine
aslında Türkiye hiçte yabancı değildir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerin katılımlarıyla ve özellikle Amerikan mortgage krizinden sonra
ülkelerin liderleri tarafından yakından takip edilen G20 toplantılarına
Avrupa’nın 6 ıncı ve dünyanın 17 inci büyük ekonomisi olan Türkiye sahip olduğu
finansal stabilite ile her zaman ilgi göstermiştir.
1975’ten beri toplanan G8 zirvelerinde Türkiye’nin
önemi üç ayrı zirvede ortaya konmuştur. ABD’nin ev sahipliği yaptığı 1997 G8
zirvesi, İtalya’nın düzenlediği 2001 zirvesi ve yine ABD’nin organize ettiği
2004 zirvelerinde bölgede yer alan ve yeni dünya düzeninde küresel sorunların
çözümünde etkili bir partner olarak görülmüştür.[11]
1997’de G8 zirvesinde Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs
problemini ve Ege denizindeki anlaşmazlıklarını çözmeleri konusunda ellerinden
geleni yapmaları istendi. 2001 G7 sonuç bildirgesinde Türkiye ve Arjantin gibi
ülkelerde finans sistemlerinde yapılan önlemler pozitif bir adım olarak
görüldü. 2004 yılında Türkiye geniş Orta Doğu, Kuzey Afrika ve İslam dünyasının
demokratik üyesi olarak George Bush’un ev sahipliği yaptığı G8 zirvesine davet
edilmiş ve Beyaz Saray basın sekreterliği tarafından “Başkan Bush Demokratik
Partner olarak Türkiye’yi G8 Zirvesine Davet Etti” başlığıyla 26 Mayıs 2004’te
yayınlanan basın bildirisinde “Başkan Bush T.C. Başbakanı Erdoğan’ı G8
Zirvesine davet etti. Bölgede demokrasi gibi anahtar reformlara ve çeşitli
programlara Türkiye’nin katılımının G8 ve AB ülkeleri, Türkiye ve bölgesel
ortaklar arası işbirliğini güçlendireceği” vurgulandı.[12]
G8 zirvelerine kısmen katılan ve Ortadoğu ve İslam
dünyasının demokrasilerinden birisi sayılan Türkiye 1999 yılında G20’nin kurucu
üye ülkelerinden birisi olmuş ve günümüze kadar G20 kulübünün tam üyelerinden
birisi olarak zirvelerin daimi katılımcısı olmuştur.
Kendi iç dinamiklerinin yanı sıra Avrupa, Rusya
Federasyonu, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu ticaret yollarının ortasıdaki
önemli konumuyla[13] Türkiye’nin
G20’de ki yeri daha çok Doğu ile Batı’nın veya İslam dünyası ile Batı’nın bir
buluşması gibi görülmüştür. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 3 Nisan 2009’da
zirvede Türkiye’nin Ortadoğu ile Batı arasında bir iletişim ağı olarak
görülebileceğini belirtmiş ve cevaben ABD Başkanı Obama Türkiye’nin bölgede
liderliğini vurgulamış ve karşılıklı işbirliğine vurgu yapmıştır.[14]
Bugüne kadar yapılan tüm G20 toplantılarına aktif
katılım sağlayan Türkiye tarihte ilk defa bir Ortadoğu ülkesi olarak G20
zirvesine ev sahipliği yapacaktır.
G20 dönem başkanlığına yönelik bir Yönlendirme
Komitesi kurulmuş ve Komite Başbakan Yrd. Ali Babacan’ın başkanlığında
Başbakanlık Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı,
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Merkez Bankası Başkanı’nın katılımıyla
oluşturulmuştur.[15]
G20 Yönlendirme Komitesi Başkanı Ali Babacan Türkiye’nin
dönem başkanlığını üç kelime; Kapsayıcılık (Inclusiveness), Uygulama
(Implementation) ve Yatırım (Investment) olarak İngilizce karşılıklarına göre
üç I’dan oluştuğunu belirtmektedir.[16]
Türkiye III olarak tanımladığı genel prensipleri
çerçevesinde güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme, alt yapı
yatırımları,finansal düzenlemeler, uluslararası finansal mimari ve vergi,
enerji sürdürülebilirliği, ticaret, istihdam, iklim değişikliğinin finansmanı,
kalkınma ve yolsuzlukla mücadele gibi konuları gündemine almıştır.
Türkiye ayrıca başkanlığını yaptığı G20 toplantılarına
G20 turizm ve enerji bakanlarını da davet etmiş ve bu konuda konsensus
sağlamıştır.
15-16 Kasım 2015 tarihinde Antalya’da
gerçekleştirilecek olan Liderler Zirvesi’nde G20 ülkelerinin liderleri
ağırlanacaktır. G20 gündeminde yer alan konulara ilişkin teknik çalışmaları
yürüten çalışma grupları çok sayıda toplantı düzenlenmektedir. 11-12 Aralık
2014 tarihlerinde Müsteşarlar ve Merkez Bankası Başkan Yardımcıları düzeyinde
ilk toplatnıyla başlayan G20 toplantılar zincirini 15-16 Aralık tarihinde
İstanbul’da düzenlenen Şerpalar toplantısı izlemiştir. 9-10 Şubat 2015
tarihlerinde İstanbul’da G20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları bir
araya gelmiş 26-27 Mart’ta ikinci Şerpalar toplantısı İzmir’de
gerçekleştirilmiştir.[17]
Kasım 2015’te G20 zirvesi Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da organize
edilecektir.
7- SONUÇ
YERİNE
Merkezi anaakım görüşü yoksulluğun çözümünün liberal
politikalarla sağlanacak ekonomik büyümede olduğunu ve bu büyümenin de serbest
piyasa, kar güdümlü özel şirketler, endüstrileşme ve tüketimle
sağlanabileceğini iddia eder. Bu görüşe göre gelişmemiş ya da gelişmekte olan
ülkeler dünya ekonomisine engetre olmalı ve serbest ticaretin bir parçası
olarak uluslararası işbölümü içinde yer almalıdır.
Tüm bu anlayış dahilinde toplanan G20 ülkeleri hem
ulusal hem de uluslararası toplumun karşılaştığı ekonomik ve soysal sorunları
karşılıklı işbirliğini arttırarak tartışma zemininde masaya yatırmaktadırlar.
Küreselleşmenin daha da hızlı devam ettiği günümüzde G20 zirveleri eskisine
göre daha ilgi görür olmaktadır.
Her ikisinin de yetersiz ama gerekli olduğunu düşünen
Paul Heinbecker’a göre etkili küresel yönetişimde hem BM’ye hem de G20’ye yer
var. Dolayısıyla BM’nin eksik kaldığı küresel konularda G20’nin tamamlayıcı
olması en arzu edilendir. Fakat halihazırda küresel yönetişim sorunlarına G20
gibi konsensus sağlayacak başka daha iyi bir forum yoktur.
Bir döngü halini alan ulusal, bölgesel ve uluslararası
finansal krizler dünya ekonomisini ciddi belirsizliklere sürüklemekte ve
arkasından toplumsal hoşnutsuzluklar gelmektedir. G20 ülkeleri sadece bir
devletin engelleyemeyeceği küresel ekonomik sorunlar başta olmak üzere tüm risk
ve sorunları konuşmak üzere toplanmaya ve bir o kadar da eleştirilmeye devam
edecek ve Türkiye’de dünyada çoğunluğun toplandığı bu masada yerini korumaya
devam edecektir.
Murat Kandemir, 18 Mayıs 2015
Murat Kandemir, 18 Mayıs 2015
Tablo 1
Tablo 2
[2] What is
the G8? (G-8 Information Centre)
[8] The G20
and broader multilateral reform
[11]
Potential Partnership in Global Economic Governance (Kirton, Canada's G20 Summit from Toronto to Turkey,
2010)
[12] age
[14]
Potential Partnership in Global Economic Governance (Kirton, Canada's G20 Summit from Toronto to Turkey,
2010)
[16] age
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder