18 Mayıs 2015 Pazartesi

G8, G20 ve Türkiye

1- GİRİŞ
1970’lerden beridir uluslararası çevrede ulus-devletlerin küresel ekonomiyi bütünleştiren neoliberal politikalarıyla birlikte sınırsızlaşma teknolojik olarak mümkün hale geldi. Bugün sınırlarla bölünmüş ve ekonominin, siyasetin, toplumun, dinin, hukukun ve uluslararası ilişkilerin düzenlendiği dünya yerine tüm bu alanlarda bütünleşmenin yaşandığı bir dönemde yaşıyoruz.

Devletlerin hem ulusal hem de uluslararası karar ve eylemlerini etkileyen ya da sınırlandıran devlet altı ya da devlet üstü gibi aktörlerin varlığı ve endüstriyelleşmenin yarattığı küreselleşme olgusu modern devletleri daha da karmaşıklaşan küresel ekonomik, toplumsal, siyasal ve çevresel sorunları çözmek için bir masa etrafında toplanmaya zorlamaktadır.

Uluslararası ilişkilerin başat oyuncuları olarak görülen devletler bugün sadece kendi sınırlarında değil sınırlarının dışındaki devlet dışı aktörlerle de ister istemez çeşitli ilişkilere girmek zorunda kalmaktadırlar. Borç alabilmek ya da bölgelerine yatırımcı çekebilmek için Uluslararası Para Fonu (IMF) ya da Dünya Bankası gibi ekonomik örgütlerden destek almak ve çokuluslu firmaların beklentilerini yerine getirmek zorunda kalmaktadırlar. Devletlerin ulusal ekonomik politikaları kendi sınırları dışındaki uluslararası ekonomi odaklarının denetimi altına girmiştir.  

Bugün “küresel yönetişim” veya “global yönetişim” gibi terimlerle adlandırılan dünya siyasetinde en çok söz sahibi ülkelerin hem ulusal hem de uluslararası finansal ve ekonomik durumlarının görüşüldüğü, oluşan ya da oluşması beklenen krizlere karşı bir eylem planının oluşturulduğu ve ülkelerin alması gereken finans, ekonomik ve sosyal önlemlerin görüşüldüğü G20 toplantıları günümüzde eskisine göre daha çok ilgi çeken zirvelerden birisidir.

2009 Eylül ayında Pittsburgh’ta düzenlenen zirvede G20’nin “dünyanın uluslararası ekonomik yönetişimde söz sahibi olduğu en önde gelen forumu”[1] olduğu ilan edilmiştir. 

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin ayrıca pazarlarını da oluşturan yükselen pazar ekonomisi ülkelerinin sorunlarına eğilineceği ve böylelikle dünya finans piyasalarındaki çalkantılara yönelik önleyici politikaların oluşturulacağı bir mekanizmanın eksikliğinin hissedilmesiyle oluşturulan G20 toplantıları üye ülkeler arasında diyalog tesisi ve işbirliğinin koordine edilmesi amacıyla oluşturulmuştur.  

2015 dönem başkanlığını Türkiye’nin yaptığı G20 oluşumunu dünyada destekleyenlerin yanında oldukça eleştirenler de var. Bu yazıda G20’nin oluşumu, bu oluşuma getirilen çeşitli eleştiriler, G20’nin karşılaştığı zorluklar ve Türkiye’nin bu birlikteki yeri incelenecektir.    

2- TARİHSEL ARKAPLAN
1975’ten beri büyük endüstriyel demokrasilerin hükümet başkanları ulusal ve uluslararası toplumların karşılaştığı küresel ekonomik ve siyasi sorunları konuşmak için düzenli olarak toplanmaktadır. [2]

Fransa, ABD, Britanya, Almanya, Japonya ve İtalya’nın oluşturduğu G6 toplantısı Kasım 175’te Fransa’da yapılmış ve 1976’da Porto Riko’da yapılan toplantı Kanada’nın eklenmesiyle G7’yi oluşturmuştur. 1977 Londra zirvesinde ise AB’nin katılmasının ardından 1991’den beri G7 toplantılarına düzenli olarak katılan Rusya 1998 yılında tam üye olarak kabul edilerek bugünkü G8 son halini almıştır. G8 ülkeleri aynı zamanda Siyasi 8 (P8) olarakta bilinmektedir.

Doğu Asya, Rusya ve Brezilya’da beliren ekonomik ve mali bunalımların çözüm yolunun gelişmekte olan ülkelerle sıkı işbirliğinden geçtiğini anlamakta gecikmeyen G8 ülkeleri daha kapsamlı olarak G-20’yi oluşturmaya karar vermiştir. 25 Eylül 1999’da Washington Toplantısı’nda küresel sistem için en önemli ülkelerden oluşan 20’ler Grubu (G20) resmen ilan edilmiştir.[3]  

Bugün G20 ülkelerini Almanya, ABD, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan, Türkiye ve AB Komisyonu oluşturmaktadır. (Tablo 2)

İlk başta çeşitli bakanlıklar düzeyinde toplantılar düzenlenmiş olmasına karşın Kasım 2008 tarihinden bu yana aynı G8’de olduğu gibi G20’de üye ülkelerin liderleriyle Devlet Başkanlığı düzeyinde toplanmaktadır.

G20 ülkelerinin dokuzuncu son toplantısı Kasım 2014’te Avustralya Brisbane’de organize edildi. Dönem başkanlığını Türkiye’nin alması sounucunda Kasım 2015’te Antalya’da G20 toplantısı organize edilecektir.

G20’nin G8’in yerini alması gerektiğini düşünenler bir yana G8 ve G20’nin eş zamanlı toplanarak ve işbirliğini geliştirerek devam edeceği öngörülüyor.[4] 2001’den bu yana G20 toplantılarına IMF ve Dünya Bankası’da üye olarak kabul edilmiş ve toplantıların daimi katılımcısı olmuşlardır. Toronto Zirvesi’nde oluşturulan Finansal İstikrar Kurulu’nun (FSB) IMF ve Dünya Bankası’nın yerini alması kararlaştırılmıştır. G20 zirvelerine artık üye ülkelerin finans bakanları ve merkez bankası başkanlarının yanı sıra çeşitli organizasyonlar ve hükümet dışı örgütlerde davet edilmektedir.

Daimi katılımcılar olan devlet başkanları, ekonomi bakanları ve merkez başkanlarının yanısıra G20 zirvelerinde iş dünyası (Business 20), düşünce kuruluşları (Think 20), gençler (Youth 20) çalışma (Labour 20) ve sivil toplum kuruluşları (Civil 20) da daimi katılımcı olarak yer almaktadır.    

19 üye ülke ve AB’nin oluşturduğu G20 ülkeleri bugün dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya ticaretinin yüzde 80’nini ve dünya GSYH’nin yüzde 90’ını temsil etmektedir.[5]

3- G8 VE G20 TARTIŞMA KONULARI
G7/8 Zirvesi genelde gelişmekte olan ülkelerle olan uluslararası ticaret ve ilişkilerin gibi makroekonomik konuların görüşüldüğü zirve olagelmiştir. Doğu-Batı ekonomik ilişkileri, enerji, terörizm gibi konularda son zirvelerde ağırlığını hissettirmiştir. Bugün G20 genelinde yapılan zirvelerde makro ekonomik sorunların dışında işsizlik, bilgi paylaşımı, çevre, suç ve uyuşturucu, insan hakları ihlalleri, bölgesel güvenlik ve silah kontrolü gibi daha mikro seviyede güvenlik sorunlarını da dahil etmektedir. Zirvelerde uyuşturucu satışından kazanılan para aklama, nükleer güvenlik ve ülkeler arası organize suçlar gibi konular için bazı güvenlik ekipleri ya da çalışma gruplarının oluşturulduğunu görüyoruz.

Örneğin 2009 yılının Eylül ayında ABD’de Pittsburgh’da toplanan liderler zirvesinde önceki senenin ekonomik krizinin tıkrar çıkmasını engelleme amacıyla daha stabil ve sağlıklı büyümeyi gerçekleştirecek politikalar belirlenmesi konusunda anlaşmaya varmışlardı.[6]

Kasım 2014’te Avustralya Brisbane’de gerçekleştirilen G20 toplantısında konuşulan konulardan birisi dünya daki sera gazı salınımı ve kontrolüydü. Oluşturulan Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund) oluşturulmuş ve Birleşmiş Milletler’in de desteklediği fona ülkeler maddi katkı yapacaklarını taahhüt etmişlerdi. Zirvede küresel ısınma konusunda Birleşik Krallığın “üzerine düşeni” yapacağını açıklayan Başbakan David Cameron toplamda 3 milyar dolarlık katkı yapacaklarını ayrıca Ebola araştırma projeleri için de 1.34 milyon Sterlinlik katkıda bulunacaklarını açıkladı.[7]   

4- G20 ÇALIŞMA MEKANİZMASI
G20 çalışmaları iki ayrı kanal üzerinden yürütülmektedir. Birincisi ülkelerin finanstan sorumlu bakanları ve merkez bankası başkanlarının oluşturduğu “Finans Kanalı”dır. Finans kanalında küresel ekonomi, altyapı yatırımları, finansal düzenlemeler, uluslarararsı finansal ekonmi, vergi ve iklim değişikliğinin finansmanı gibi konular ele alınmaktadır. İkinci kanalı ise “Şerpa Kanalı”dır. Şerpa kanalında genelde kalkınma, enerji sürdürebilirliği, yolsuzlukla mücadele, ticaret ve istihdam gibi konular ele alınmaktadır. Gündeme getirilen konulara göre hem finans hem de şerpa kanalında teknik düzeyde çalışma grupları oluşturulabilmektedir.

G20 grubu yılda bir kez Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları, iki kez de Bakan Yardımcıları düzeyinde toplanmaktadır. Bakan yardımcılarının toplantısı Bakan ve Merkez Bankası Başkanları toplantısına hazırlık amacı güder. Bir kadrosu, merkezi ve sekretaryası olmayan G20 zirveleri evsahibi ülkenin organizasyonuna bağlı kalmaktadır. Ayrıca standart toplantıların dışında evsahibi ülkenin gündeme getirdiği konularda çeşitli toplantılar da düzenlenmektedir. Zirve sonunda bir sonuç bildirgesi yayınlanır.  

Ülke temsilcilerinin dışında IMF’nin ve Dünya Bankası’nın yönetici direktörleri ve onların tavsiye komiteleri de kendi kurumlarının ve temsil ettiği üyelerinin menfaatini korumak için G-20 toplantılarına katılırlar.

G20’ye IMF, Dünya Bankası, OECD, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Finansal İstikrar Kurumu (FSB), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) gibi kuruluşlar da teknik destek sağlamaktadır. Örneğin Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Toronto Zirvesi’nde paylaştığı bir raporda G20 sonuç bildirgesindeki fosil yakıt desteklerinin sonlandırılması kararının uygulanmasıyla dünyanın 500 milyar dolardan daha fazla tasarruf yapacakları öngörülmüştür.[8]

5- ZORLUKLAR VE ELEŞTİRİLER
2008 krizi sonrasında finansal pazarları daha da güçlendirmek, uluslararası finans reformlarını uygulamak ve küresel ekonomik büyümeyi mümkün hale getirmeyi amaç edinen G20’nin karşılaştığı bazı zorluklar vardır ve ayrıca çeşitli çevrelerden getirilen bazı eleştirilere maruz kalmıştır.

Farklı felsefe, tecrübe, dil, kültür ve çıkarlara sahip üyelerden oluşan G20 etkin çalışma konusunda dahili operasyonel zorluklar yaşamaktadır. 20 egemen ve güçlü ülkenin etkili bir işbirliği ile koordine edilmesi kolay değildir. Dahili zorlukların yanında çeşitli harici zorluklar da vardır. Peter Wahl tarafından ele alınan G20: Abartılmış ve Yetersiz İşleyen (The G20 Overestimated and Underperforming)[9] adlı çalışmasında G20’nin karşılaştığı zorlukları ve getirilen çeşitli eleştirileri oldukça kapsamlı olarak özetlemektedir. Dünyanın küresel yönetişimde söz sahibi olan tek “premier club” olan G20’nin yüksek umutları ve beklentilerinin olduğu belirtiliyor. Büyük Buhran’dan bu yana ekonomik resesyonlara karşı hükümetlerin uyguladığı banka sektörüne yönelik kurtarma paketleri ve gerçek ekonomiyi harekete geçirecek programlardan oluşan iki araca dikkat çekerek küresel ekonomik durgunlukla mücadelede G20’nin benzer ama yetersiz kararlar alarak sadece finans sektörünün ve yatırımcıların menfaatlerini koruduğu suçlamasına maruz kalmıştır. Mart ayında çıkan Avro krizi hafife alınmış Kasım 2011’de Yunanistan konusu gündemi meşgul etmiş fakat Avro krizine karşı strateji geliştirilememiş ve çözüm üzerinde konsensüs sağlanamamıştır. Avro krizi iyice büyümüş ve 2012 Meksika zirvesinde tekrar gündeme gelmiştir.  

İkinci bir eleştiri de kamu borçlarının kökleri konusundadır. G20’nin finans krizi analizlerinin kör noktasını özel ve kamu maliyesi arasındaki ilişki oluşturmuştur. Krize girmiş ekonomideki tüm bankaların kurtarılması kararı çok pahalı bir seçenek olmuştur. 4.8 trilyon Avro bankaların kurtarılması için harcanmış ve bu miktar 2010 küresel GSMH’nin yüzde 10’una denk gelmiştir. Alınan tedbirlerin gerçek ekonomi üzerindeki etkisi kamu bütçesine 2.2 trilyon Avroluk ağır bir ek yük getirmiş kriz olsun olmasın kamu maliyesinin finansal pazarlara bağlılığını arttırmıştır. Özetlersek 2008 finans krizi çoklu kamu maliyesi krizine ve sonra da sürekli banka krizine dönmüştür. Bu kriz gerçek ekonomiyi sarsmış, o da sosyal krizi yaratmış domino etkisi devam ederek bir demokrasi ve yönetişim krizine yol açmıştır.

Yapılan başka bir eleştiri de zirvelerde krizlere çözüm olarak alınması öngörülen finansal reformların çok mütevazi, ağır ya da etksizi olduğu iddialarıdır. Uluslararası finansal sıkıntılar G20’nin oluşturulmasındaki asıl motivasyondur. Özellikle Pittsburgh zirvesinde finansal sektörün iyi denetlenmediği, yetersiz anapara seviyesi zorunluluğu, bazı bankacılık işlemlerinin regülasyon dışında yapıldığı, çok riskli sermaye türevi araçları (derivatives) ve derecelendirme kuruluşlarının noksanlarına işaret edilerek alınması gerekli olduğu düşünülen bazı reformlar özellikle ABD ve AB ülkeleri tarafından gündeme alındı. Çeşitli çevreler bu reformların hükümetler tarafından başından beri istekli olarak yürürlüğe konmadığı, çok yavaş ve çok geç gündeme getirildiği, finans sektörü lobisi tarafından engellendiği, ülkedeki siyasi muhalefet tarafından engellendiği ve bunun diğer ülkelere örnek olduğu ve özellike reformların hiç işe yaramadığının ispatlandığı eleştirileri yapıldı. Finans sektörünün iyi denetlenmediği göz önüne alınarak AB bölgesi finans sektörünü denetim altına alacak üç yeni denetim ajansı ve bir koordinasyon kuruluşu oluşturuldu. Bu kuruluşların ilk görevi tüm Avrupa bankaları için stress testi uygulaması oldu ve hiç te sürpriz olmayarak bazı bankalar stres testini geçemedi. Düzenleyici kurluşlar İspanya’nın banka sektörünü müflis olarak onaylamadı. Mayıs 2012’de daha önce stres testini geçen İspanya bankası Bankia’nın devlet tarafından kurtarıldığı aksi takdirde iflas edeceği ortaya çıktı. Bankia daha sonra yaptığı bir açıklamada 23 milyar Avro’ya daha ihtiyaç duyduğunu belirtti. Buraya G20 kararlarının alınmasında sekretarya olmamasının bir zorluk olarak öne çıktığıda eklenebilir. Liderlerin kendi bakanlarına ve danışmanlarına istişare yapmadan zirve kararlarını kendi ülkeleri adına onaylaması bazı ülkeler için oldukça sorun teşkil etmektedir. Dolayısıyla belli bir merkezde etkili bir G20 sekretaryası oluşturulması bu zorluğun aşılmasına yardım edebilir.  

Dördüncü eleştiri de G20 ülkeleri arasındaki rekabetin alınması gereken reformların uygulanmasını engellediği görüşü. Finans sektörünün regüle edilmesi dünya pazarlarında rekabetçi pozisyonlarını korumak isteyen gelişmekte olan bir ülke için pek te arzu edilmeyen bir şey olarak anlaşılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler bir taraftan G20’nin vurguladığı liberalizasyon ve finans deregülasyonun negatif ektileriyle yüzleşmek durumunda kalırken diğer taraftan küresel seviyede alınacak sıkı kurallar yüzünden kendi finans hizmetleri sektörlerinin hizmetlerini çeşitlendirmede rekabetçi pozisyonlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Buna en iyi örnek olarak Çin’in Macao gibi vergi cennetlerinin sıkı kurallarla regüle edilmesi kararına karşı çıkması verilebilir. G20 zirve kararlarını tam anlamıyla uygulayan ülkeler daha çok G8 kulübünü oluşturan ülkeler olmaktadır. (Tablo 1)

Beşinci eleştiri G20 yapılanmasının BRICS gibi karşı yapılanmalara yol açtığı gerçeğidir. G20 ülkelerinin oluşturduğu BRICS (Brezilya, Hindistan, Çin, Rusya ve Güney Afrika) ve Şangay İşbirliği Organizasyonu (SCO), (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tajikistan ve Özbekistan) gibi oluşumlar kendi politikalarını gerçekleştirmek için çalışan bu gruplar 2012 yılının Mart ayında Yeni Delhi’deki zirvelerinde Bretton Woods Kurumlarına alternatif olarak bölgeleri için ortak bir kalkınma bankası kurulmasına karar verdiler. Gelecek BRICS, Şangay gibi G20 zirvesine alternatif oluşumların daha da kurumsallaşarak yoluna devam edeceğini gösteriyor. Kurulun bu alternatif ittifaklar G20’nin küresel yönetişim sistemi üzerinde monopolistik bir pozisyon almasını istemiyorlar.

Altıncı eleştiri G20’nin gündeminin kapsam ve odak noktasını oluşturuyor. Sadece “finans” merkezli mi kalması ya da daha geniş bir gündeminin gerekli olup olmadığı tartışmasıdır. G20’yi biraraya getiren asıl motivasyonun 2008 finansal krizi olması ve G20’nin kendisini “ekonomik işbirliği forum”u olarak görülmesi G20’nin konuştuğu asıl konunun sadece finans olması gerektiğini düşündürüyor. Son yıllarda yapılan zirvelerde her ne kadar iklim değişikliği, yolsuzluk, turizm ve ticaret gibi konular da gündeme alınmış olsa da bunların daha çok evsahibi ülke tarafından alındığı ve dünya kamuoyunu kendi ülkelerine çekmek için kullanıldığı düşünülüyor. Şimdilerde G20 toplantı serilerinde iş zirvesi (Business) ya da çalışma zirvesi (Labour), akademik ya da düşünce kuruluşları (Think) ve sivil toplum (Civil) gibi zirvelerde yapılıyor. Ama asıl soru G20’nin bu kadar geniş bir gündemi alması gerekip gerekmediği üzerine yapılıyor.

Yedinci eleştiri temsiliyetin daha da iyileştirileceği hakkında yapılan sözlerin tutulmadığı iddialarından oluşuyor. G20 halihazırda dünya nüfusunun yüzde 65’ini temsil eden ve Bush yönetimi tarafından seçilen ülkelerden oluşuyor. BM ile karşılaştırıldığında G20 demokratik bir kaçağa sahip. Çok fakir ülkelerin yerinin olmadığı G20’de Norveç, İsviçre, Şili, İran, Singapur ve Yeni Zelanda gibi belli bir nüfus ve ekonomik güce sahip ülkeler de yer almamaktadır. Norveç Dış İşleri Bakanı Jonas Gahr Store, “Büyük devletlerin dünyayı yönetmek için Viyana Kongresi ruhuyla bir araya gelmesinin çağdaş uluslararası toplumda yeri yoktur”[10] diyerek G20’nin temsiliyeti eleştirisinin bir özetini yapmıştır. Bu eleştiri aynı zamanda G20’nin meşruiyetinin de sorgulanmasıdır. G20’nin daha demokratik ve dünyanın tüm ülkelerinin temsil edildiği BM’nin yerini ve tüm dünyayı ilgilendiren kararları almaması gerektiği vurgulanıyor. Temsiliyet eleştirisinin bir diğer tarafı da dünyanın bazı bölgelerinin aşırı temsil edildiği gerçeği. AB’nin bölge olarak temsil edildiği G20’de AB bölgesi ayrıca İtalya, Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa tarafından da temsil ediliyor.

G20’nin karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi de ortak dil sorunudur. İngilizce G8 için bile bir lingua franca olamadığı gibi G20 için olması ihtimalı daha da azdır. G20 katılımcıların yarısı tercümelere göre hareket etmekte ve bu durum sürekli tercümelerin yapıldığı toplantılarda spontanlığa imkan vermemektedir.                     

6- TÜRKİYE VE G20
1999 Asya krizine karşı oluşturulan G20 zirvelerine aslında Türkiye hiçte yabancı değildir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin katılımlarıyla ve özellikle Amerikan mortgage krizinden sonra ülkelerin liderleri tarafından yakından takip edilen G20 toplantılarına Avrupa’nın 6 ıncı ve dünyanın 17 inci büyük ekonomisi olan Türkiye sahip olduğu finansal stabilite ile her zaman ilgi göstermiştir.

1975’ten beri toplanan G8 zirvelerinde Türkiye’nin önemi üç ayrı zirvede ortaya konmuştur. ABD’nin ev sahipliği yaptığı 1997 G8 zirvesi, İtalya’nın düzenlediği 2001 zirvesi ve yine ABD’nin organize ettiği 2004 zirvelerinde bölgede yer alan ve yeni dünya düzeninde küresel sorunların çözümünde etkili bir partner olarak görülmüştür.[11]

1997’de G8 zirvesinde Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs problemini ve Ege denizindeki anlaşmazlıklarını çözmeleri konusunda ellerinden geleni yapmaları istendi. 2001 G7 sonuç bildirgesinde Türkiye ve Arjantin gibi ülkelerde finans sistemlerinde yapılan önlemler pozitif bir adım olarak görüldü. 2004 yılında Türkiye geniş Orta Doğu, Kuzey Afrika ve İslam dünyasının demokratik üyesi olarak George Bush’un ev sahipliği yaptığı G8 zirvesine davet edilmiş ve Beyaz Saray basın sekreterliği tarafından “Başkan Bush Demokratik Partner olarak Türkiye’yi G8 Zirvesine Davet Etti” başlığıyla 26 Mayıs 2004’te yayınlanan basın bildirisinde “Başkan Bush T.C. Başbakanı Erdoğan’ı G8 Zirvesine davet etti. Bölgede demokrasi gibi anahtar reformlara ve çeşitli programlara Türkiye’nin katılımının G8 ve AB ülkeleri, Türkiye ve bölgesel ortaklar arası işbirliğini güçlendireceği” vurgulandı.[12]      

G8 zirvelerine kısmen katılan ve Ortadoğu ve İslam dünyasının demokrasilerinden birisi sayılan Türkiye 1999 yılında G20’nin kurucu üye ülkelerinden birisi olmuş ve günümüze kadar G20 kulübünün tam üyelerinden birisi olarak zirvelerin daimi katılımcısı olmuştur.

Kendi iç dinamiklerinin yanı sıra Avrupa, Rusya Federasyonu, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu ticaret yollarının ortasıdaki önemli konumuyla[13] Türkiye’nin G20’de ki yeri daha çok Doğu ile Batı’nın veya İslam dünyası ile Batı’nın bir buluşması gibi görülmüştür. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 3 Nisan 2009’da zirvede Türkiye’nin Ortadoğu ile Batı arasında bir iletişim ağı olarak görülebileceğini belirtmiş ve cevaben ABD Başkanı Obama Türkiye’nin bölgede liderliğini vurgulamış ve karşılıklı işbirliğine vurgu yapmıştır.[14]

Bugüne kadar yapılan tüm G20 toplantılarına aktif katılım sağlayan Türkiye tarihte ilk defa bir Ortadoğu ülkesi olarak G20 zirvesine ev sahipliği yapacaktır.

G20 dönem başkanlığına yönelik bir Yönlendirme Komitesi kurulmuş ve Komite Başbakan Yrd. Ali Babacan’ın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Merkez Bankası Başkanı’nın katılımıyla oluşturulmuştur.[15]

G20 Yönlendirme Komitesi Başkanı Ali Babacan Türkiye’nin dönem başkanlığını üç kelime; Kapsayıcılık (Inclusiveness), Uygulama (Implementation) ve Yatırım (Investment) olarak İngilizce karşılıklarına göre üç I’dan oluştuğunu belirtmektedir.[16]

Türkiye III olarak tanımladığı genel prensipleri çerçevesinde güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme, alt yapı yatırımları,finansal düzenlemeler, uluslararası finansal mimari ve vergi, enerji sürdürülebilirliği, ticaret, istihdam, iklim değişikliğinin finansmanı, kalkınma ve yolsuzlukla mücadele gibi konuları gündemine almıştır.

Türkiye ayrıca başkanlığını yaptığı G20 toplantılarına G20 turizm ve enerji bakanlarını da davet etmiş ve bu konuda konsensus sağlamıştır.

15-16 Kasım 2015 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilecek olan Liderler Zirvesi’nde G20 ülkelerinin liderleri ağırlanacaktır. G20 gündeminde yer alan konulara ilişkin teknik çalışmaları yürüten çalışma grupları çok sayıda toplantı düzenlenmektedir. 11-12 Aralık 2014 tarihlerinde Müsteşarlar ve Merkez Bankası Başkan Yardımcıları düzeyinde ilk toplatnıyla başlayan G20 toplantılar zincirini 15-16 Aralık tarihinde İstanbul’da düzenlenen Şerpalar toplantısı izlemiştir. 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde İstanbul’da G20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları bir araya gelmiş 26-27 Mart’ta ikinci Şerpalar toplantısı İzmir’de gerçekleştirilmiştir.[17] Kasım 2015’te G20 zirvesi Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da organize edilecektir.

7- SONUÇ YERİNE
Merkezi anaakım görüşü yoksulluğun çözümünün liberal politikalarla sağlanacak ekonomik büyümede olduğunu ve bu büyümenin de serbest piyasa, kar güdümlü özel şirketler, endüstrileşme ve tüketimle sağlanabileceğini iddia eder. Bu görüşe göre gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler dünya ekonomisine engetre olmalı ve serbest ticaretin bir parçası olarak uluslararası işbölümü içinde yer almalıdır.

Tüm bu anlayış dahilinde toplanan G20 ülkeleri hem ulusal hem de uluslararası toplumun karşılaştığı ekonomik ve soysal sorunları karşılıklı işbirliğini arttırarak tartışma zemininde masaya yatırmaktadırlar. Küreselleşmenin daha da hızlı devam ettiği günümüzde G20 zirveleri eskisine göre daha ilgi görür olmaktadır.

Her ikisinin de yetersiz ama gerekli olduğunu düşünen Paul Heinbecker’a göre etkili küresel yönetişimde hem BM’ye hem de G20’ye yer var. Dolayısıyla BM’nin eksik kaldığı küresel konularda G20’nin tamamlayıcı olması en arzu edilendir. Fakat halihazırda küresel yönetişim sorunlarına G20 gibi konsensus sağlayacak başka daha iyi bir forum yoktur.      

Bir döngü halini alan ulusal, bölgesel ve uluslararası finansal krizler dünya ekonomisini ciddi belirsizliklere sürüklemekte ve arkasından toplumsal hoşnutsuzluklar gelmektedir. G20 ülkeleri sadece bir devletin engelleyemeyeceği küresel ekonomik sorunlar başta olmak üzere tüm risk ve sorunları konuşmak üzere toplanmaya ve bir o kadar da eleştirilmeye devam edecek ve Türkiye’de dünyada çoğunluğun toplandığı bu masada yerini korumaya devam edecektir.  

Murat Kandemir, 18 Mayıs 2015
Tablo 1




















Tablo 2














[1] The Future of the G20 (Kirton, University of Toronto, Munk School of Global Affairs, 2010)
[2] What is the G8? (G-8 Information Centre)
[3] G20 Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı Grubu (Vikipedi)
[4] The G20 and broader multilateral reform (Kirton, The G20, Eylül 2010)
[5] The G20 CBC News (CBC News World, 2010)
[6] G20 to seek progress on world growth shceme by Sumeet Desai (Desai)
[7] G20 Summit: David Cameron pledges UK will ‘play its part’, The Independent (Leftly)
[8] The G20 and broader multilateral reform
[9] The G20 Overestimated and Underperforming (Wahl, 2012)
[10] CIGI G20 Papers (Heinbecker, 2011)
[11] Potential Partnership in Global Economic Governance (Kirton, Canada's G20 Summit from Toronto to Turkey, 2010)
[12] age
[13] G20 Ülkeleri (T.C.Dış İşleri Bakanlığı)
[14] Potential Partnership in Global Economic Governance (Kirton, Canada's G20 Summit from Toronto to Turkey, 2010)
[15] Başbakan Yrd. Ali Babacan’ın G20 Dönem Başkanlığı Açıklamsı (T.C. Hazine Müsteşarlığı, 2014)
[16] age
[17] 2015 Turkey G20 (2015 Turkey G20)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder